3.Göz

08-05-2023 11:16
3.Göz
Keşke Yüzüme Baksanız İncelemesi Halil Yörükoğlu

Halil Yörükoğlu’nun on yedi hikâyeden oluşan ikinci öykü kitabı Keşke Yüzüme Baksanızİletişim Yayınları etiketiyle geçen aylarda okuyucu ile buluştu.

Kitabın hikâyelerine bakmadan önce Halil Yörükoğlu’ndan kısaca bahsedelim. 1987 doğumlu yazar, 2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde "Dikkate Değer” bulundu. 2020 yılında ilk kitabı Kaçış Rampası, Sel Yayınları’ndan çıktı. Öyküleri Varlık, Parşömen Edebiyat, Edebiyat Haber, İshak Edebiyat gibi birçok mecrada yayımlandı.

Keşke Yüzüme Baksanız: Yalnızlığa Aralanan Sayfalar

Halil Yörükoğlu’nun Keşke Yüzüme Baksanız kitabındaki öyküler akla Immanuel Kant’ın şu sözlerini getiriyor:

"Söylediklerimizden çok, söylemediklerimizden pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yoldur.”

Kitap boyunca karakterlerin içsel yolculuklarına ve çatışmalarına tanıklık ederken, Kant’ın bu sözüne selam vererek gidilemeyen o yollarda geziniyoruz. Yörükoğlu’nun yalnız karakterleri bizi bugünden alıyor ve yalnızlıklarının köklenmeye başladığı o güne götürerek, her şey başka türlü olabilir miydi, diye sorduruyor.

Ana karakterle bazen âşık olduğumuz kadını arıyor bazen annemizin gölgesinde büyümeyi unutan gövdemizi izliyor bazen de babamıza isyan ediyoruz. Ama en çok dönüp dolaşıp kendimize kızıyoruz. Bunu böyle yapıyor olmamızın sebebi Yörükoğlu’nun öykülerinin hemen hepsinde birinci tekil şahıs anlatımı tercih etmesi, ana karakterlerine isim vermemesi ve onları terzi titizliğinde üzerimize giydirmesi.

Hikâyelerdeki Yalnız İnsanlara Kısa Bir Bakış

Keşke Yüzüme Baksanız’ın ilk öyküsü "Burçak da Beni Sevmiyor”da bizi otuz üçünde isimsiz bir erkek karakter karşılıyor ve mavi güvercin adını verdiği otomobilinin eşliğinde Burçak’a duyduğu yarım kalmış aşkı anlatıyor. Bu ana karakter, Burçak’la tanışmadan öncesini anlatırken şu cümleyle eski sıradanlığını fısıldıyor:

İyiydim. Baharın ikindi vakti nasılsa öyle serindim… Öykünün sonunda kurduğu son cümlelerle de şimdi nasıl olduğunu okurun hayal gücüne bırakıyor: Bomboş okul bahçesi o an bana baharlar oluyor. İlk mi son mu anlamıyorum. Şarkılar hiç durmuyor.

İkinci öykü "Annem Hâlâ Kırk Yedi Kilo”, kitapta ana karakterin kadın olduğu beş öyküden biri. Ana karakterin annesinin zamana yenilmeyen gövdesini ve annenin kızına manipülasyonunu bir iş görüşmesinde iç monologlar ve dış diyaloglar ile birbirine geçiren ve anlatım tekniği ile okuru sürükleyen bu öykü, kitabın öne çıkan hikâyelerinden biri. Görünmek isteyen bir kadının, görünme yolunu bulamayıp kendini yemeğe vermesi ve anne-kız çatışması ile yol alan öykü, kitabın adını veren cümleye de referans oluyor.

Kitabın üçüncü öyküsü "On Dört Yaşındaydım”, Yörükoğlu’nun kalemini cesurca oynattığı bir hikâye olarak karşımıza çıkıyor. Öykünün ilk cümlesi, "Her zaman gittiğimiz çorbacıya gitsek bu küllük böyle ağzına kadar dolacak mıydı?” ile yazar bizi, küllüğün dolma sebebini eşelemeye ve hikâyenin duman altında kalan gerçekliğini aralamaya davet ediyor. Katmanlar aralandıkça tıpkı yazarın öyküdeki cümlelerinde söylediği gibi okurun iç sesi de şöyle fısıldıyor:

Ayakta olsam yıkılırdım. Oturuyordum çakıldım.

Kitabın dördüncü öyküsü "Limon Kolonyası”nda, Halil Yörükoğlu’nun hemen hemen bütün öykülerinde tetikleyici bir unsur kullanarak ana karakteri geçmişteki travmasına taşıma işini bu kez kokular üstleniyor. Berber koltuğunda oturan ana karakter, düşünde evindeki pazar kahvaltısının kokusunu duyumsarken, gerçekte limon kolonyası ile uyanıyor ve ötelediği aşk acısıyla hiç beklemediği bu anda yüzleşiyor. Düş ve gerçek birbirine karışırken, karakterin içindeki düğümler de usulca çözülüyor.

Keşke Yüzüme Baksanız İncelemesi Halil Yörükoğlu

Keşke Yüzüme Baksanız’ın beşinci öyküsü "Döngü”, ana karakterin etten hapishanesinin gerçek bir dört duvara dönüşümünü anlatıyor. Hayatı boyunca kızdığı herkesten intikamını onlardan birinden alan ve fakat diğer kimlikleri de ona yükleyerek içindeki öfkeyi boşaltan ana karakter, sıkışmışlığını şu cümleyle özetliyor:

Ha ev, ha hapis, ha personel odası. 

Kitabın sonraki öyküsü "Erkek Çocuk Cabbar Olur”, yazarın yörük ağzı kullanarak okuru önceki hikâyelerin atmosferinden çıkardığı ve başka bir kapı araladığı farklı bir hikâye. Bir sonraki öykü "Acıktık, Poğaça Yedik”, Halil Yörükoğlu’nun ne kadar başarılı bir gözlemci olduğunu okura anlatma niteliği taşıyor. Bir diğer öykü "Kısa Kollu Gömlek”, kitaptaki tek üçüncü tekil şahıs anlatıma sahip hikâye olduğu için usulca kenara ayrılıyor. Sonraki öyküler "Her Şey”, "Kocamustafapaşa”, "İbrahim”, "Sadık Mehmet Kaya”, "Yolculuk”, "Sevgilimin Youtube Premium Üyeliği Var”, "Kan Kokuyor”, "Seni Seviyorum”, "Taze Nohut” ile yazar okura dingin bir edebiyat yolculuğu sunmaya devam ediyor.

Keşke Yüzüme Baksanız Kitabının Öne Çıkan Hikâyeleri

Keşke Yüzüme Baksanız’da Halil Yörükoğlu’nun bilinçli bir tercihle çoğunlukla birbirine yakın karakterleri merkeze koyduğu hissediliyor. Bu yüzden farklı olan hikâyelerin akılda kalması ve okurun zihninde öne çıkması kaçınılmaz. Bu noktada; "Annem Hâlâ Kırk Yedi Kilo”, "Döngü”, "Her Şey”, "İbrahim” öykülerini işaret edebiliriz. Burada bahsettiğimiz iki öyküyü yukarıda andığımız için diğer öyküler "Her Şey” ve "İbrahim”i kısaca anlatalım:

"Her Şey” isimli öykü, anlatıcının okuru bir fotoğraf karesinin içine oturtması ve çevredeki her şeyi etraflıca anlatması ile başlıyor. Sonrasında anlatıcı tanık olduğu bir olayın peşine takılırken okuru da kendisiyle birlikte sürüklüyor. Okur sona geldiğinde anlatıcı fotoğraf karesini silkeliyor ve okuru oradan hikâyenin sürpriz finaline düşürüyor. İbrahim’de ise çocukluğunda gerçekleştirdiği ve içten içe suçluluk duyduğu olayı anlatan ana karakter, hikâyenin soru kabuklarını usul usul soyuyor ve altından çıkan cevapların közlerini okurun avuçlarına bırakıyor. Travmalarımızın başka suretlerde ortaya çıkabildiğinin ve tetikleyicinin yedi harflik bir kelime bile olabilmesinin altını çizen bu hikâye okunmaya değer.

Kitaba Eleştirel Bakış

Yazar akıcı, yormayan dil kullanımıyla önceki kitabı Kaçış Rampası’nda Sait Faik’e benzetildiğine dair bir yorum almıştı. Bu yüzden Keşke Yüzüme Baksanız’ı okurken böyle bir pencere araladığımızı ve bakış açımıza bunu eklediğimizi söylemek isteriz. Halil Yörükoğlu’nun dil kullanımı ve anlatıcılığındaki akış Sait Faik’e bir selam niteliği taşısa da yazarı Abasıyanık’tan ayıran en önemli ayrıntı, Yörükoğlu öykülerinin daha çok iç monologlar şeklinde geçmesi ve diyaloglara oldukça az yer verilmesi. Bu noktada diyalog ustası Sait Faik ve Halil Yörükoğlu arasında kalın bir duvar beliriyor.

Hikâyeler ile ilgili ilk eleştirimiz bazı öykülerin koşma hızına yetişememek. Örneğin "Sadık Mehmet Kaya” öyküsü çok güzel başlasa da, hızlıca biterek okura alabileceğini tam olarak veremiyor. Yazarın öyküleri önceki kitabına göre daha uzun ve daha derinlikli olmasına rağmen, bazı öykülerde bu hissi hâlâ alıyor olduğumuz gerçeğinden bahsetmek gerekir.

Son eleştirimizi ise yer yer birbirine benzer hikâye kalıplarının kullanılmasının hikâyelerin akılda kalıcılığının zor olması olarak aktarabiliriz.

Keşke Yüzüme Baksanız İncelemesi Halil Yörükoğlu
Halil Yörükoğlu

Keşke Yüzüme Baksanız’dan Bazı Alıntılar

Keşke Yüzüme Baksanız, altı çizilecek fazlaca cümleye ev sahipliği yapıyor. Okurun damağında lezzetli bir tat bırakan bu bölümlere kitabın ikinci öyküsü "Annem Hâlâ Kırk Yedi Kilo”dan yapacağımız bir alıntıyla başlayacağız:

"Peki ben size bir soru sorabilir miyim beyefendi? Siz neden benim yüzüme bakmıyorsunuz? Annem de bakmıyor, Cevat Abi zaten bakmıyor. Babam bakar mıydı onu unuttum, hem onun baktığı yüzüm de değişmiştir. O da bakmamış sayılır.”

Keşke Yüzüme Baksanız’ın üçüncü öyküsü "On Dört Yaşındaydım”dan yazarın okuru dingin sulardan alıp dalgalarla boğuşmaya bırakacağını işaret eden şu cümlelerle devam edeceğiz:

 "’Naber ablası?’ dedi garson çocuğa. Daha dudağı kapanmadan gözlerim kapandı. O an dursaydı keşke her şey. İnadına döndü dünya. Pervane olup beni çocuğun cevabıyla onun arasına fırlattı. Garsonun, ‘İyiyim Sevda Abla,’ diyeceği kadar geçen boşluğa neler neler sığdı.”

"İbrahim” öyküsünden birkaç cümle ekleyeceğiz:

"Okul eve gitmenin coşkusuyla hızlı hızlı boşalmıştı. Ne varsa artık evlerinde koşarak gidiyorlardı. Erken çıkılan, geç girilen yer değil mi ev? Babam öyle yapıyor. Ben sevilmeyecek şeyleri babamdan öğreniyorum.”

"Sadık Mehmet Kaya” öyküsünden hikâyenin ana fikrini fısıldayan ve okuru hızla içeri çeken cümlelerle bu bölümü bitireceğiz:

"İsmim Mehmet Sadık Kaya. Yaka kartımda böyle yazıyor. Birisi bana "Mehmet” diye seslenince belli etmiyorum ama garipsiyorum. Alışacağım. Çünkü Sadık yerine ilk önce Mehmet denilmesi bir eşik, bir başka hayat bileti.”

Son Söz

Son söz olarak; kitabın küçük kelime aksaklıkları (örn; beyfendi-beyefendi) dışında genel hatlarıyla iyi bir editörlükten geçtiğini ve başarıyla kotarıldığını söylemek mümkün.

Editörlüğünü Duygu Çayırcıoğlu’nun, kapak ve kapak illüstrasyonunu Seda Mit’in, düzeltiyi Nebiye Çavuş’un, uygulamayı ise Hüsnü Abbas’ın üstlendiği Keşke Yüzüme Baksanız’ı okumanızı ve Halil Yörükoğlu’nun akıcı anlatımıyla tanışmanızı öneriyoruz.

Sizler de kitapla ilgili yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizlerle paylaşabilir, ayrıca tüm içeriklerimizden anında haberdar olmak adına bizi Google Haberler üzerinden takip edebilirsiniz

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.