Zifqarê Gulo, sesiyle, besteleriyle, kılam’larıyla yaşama renk katmanın ötesinde varlığı kabul edilmeyen yasaklı halkın yasaklı diliyle söyleyen bir dengbêjdi. 2002’de, Gulo ile bir görüşmemizde bana: "Kürtçe söylediğim zaman hislerimi daha iyi anlatıyorum. Duygumu, aşkımı, nefretimi, acımı daha rahat ve daha içten dile getirebiliyorum,” diye duygularını ifade etmişti.
Zifqarê Gulo Kürtlerin önemli bir değeridir. Bu nedenle, biraz tanıtmak istiyorum (Yazıda yer alan bilgiler 2002 yılında kendisiyle yaptığım bir görüşmede verdiği bilgilerdir):
Zifqarê Gulo, 1938’de Ergani’nin Bagür Köyü’nde dünyaya gelir. Kendisinin anlatımına göre annesi kendisini çok sevdiği için, ‘gülüm’, ‘gülüm’ diyerek sevgisini gösterdiğinden, lakabı ‘Gulo’ kalmış. Gulo, Kürtçede gül anlamına gelir. Gulé kadınlara, Gulo erkeklere verilen isimler arasında yer alır.
Gulo, okula hiç gitmemiştir. Sadece bir gece, ‘Gece Okulu’na gitmiş. Sonraları kendisi bir Alfabe satın alarak, yine kendi ifadesine göre ‘ata’, ‘ota’ bakarak okuma ve yazmayı öğrenmiştir. Ve daha sonraları, geçimini temin etmek için kahvelerde esans, güzel kokulu parfümler satmaya başlamış. Böylece ikinci bir lakaba sahip olmuştur: ‘Esansçı Gulo’… Ve ardından Xalê Zûlfekâr. Sonradan da Hacca gittiği için, ismi Xalê Zûlfekâr’lıktan Hecî Zulfîkar’lığa terfi etmiştir.
Zifqarê Gulo 1971 yılında türkü/kılam söylemeye başlar; hem de Kürtçe.
1971-1975 arası 13 plak doldurur. O, benim bildiğim kadarıyla Ergani’de Kürtçe plak ve kaset dolduran ilk sanatçıdır, dengbêjdir. Elini bir kulağa attığında, avazı ta Karacadağ’da duyulurdu. Doldurduğu Kürtçe plak ve kasetlerle, Kürt halkının yasaklanan dili; evlerde, köylerde, dağlarda yankılanırdı.
Bir ara Ergani’de saat, cep telefonu, radyo, teyp, kaset ve CD satılan bir dükkân işletse de gönlünde hep dengbêjlik olduğunu söylerdi. Eserlerinde yoksulluk, beklenmeyen ölümler, töre, aşk en çok işlediği temalardı. O, kılam’larını hayatın içinden alırdı, ince eleyip sıkı dokuyarak seçerdi. Şimdiye kadar 150’ye yakın beste yaptı. 13 plak ve 5 kaseti çıktı. Zaman zaman Diyarbakır Söz TV’de canlı müzik programlarına katıldı, eserleri MED TV’de banttan yayınlandı. Erivan Radyosu’nda ise ‘Şahino’ türküsü sık sık çalınırdı.
Zifqarê Gulo,Eman Hawar&Derîyê Mêrdîn kasetindeki tanıtıcı broşürde, Hecî Zulfîkar olarak kendisini bakın nasıl anlatmaktadır (virgülüne dokunmadan yazıyorum): "Heci Zülfikar hayatı sene 1938’de Ergani Bagur mahlesinde bi iki gözli kerpiç evde dünyaya gelmiş. Anemin erkek çoçuğlari olmiyorlardi oni için babanın ismini bana taktılar. Henüz yaşım dört buçuk yaşta iken babam vefat etti. Benden küçük iki erkek kardeşim, benden buyuk iki kız kardeşim ve bir de anem perişan halde 1943 kıtlığı başladı. Ekmeki karne ile Belediye veriyordu. Sefillik, perişanlık, çobanlık, çerçilik, esansçilik, çorapçılık yaşım 11 o zaman sesimin guzel olduğunu hisediliyordi. 17 yaşımda tanımadığım bir dul kadınla evlendim. Sevgi aşk ne olduğunu bilmiyordum. O da bana bir şey vermedi.
Askerden geldikten sonra aşk sevgi belirtileri bende uyandi. Aşkı, sevgiyi bulmaya tüm çabalarımla devam etim. Halen de bulamadım.
Sene 1970 de bir dul kadına aşık oldum. İşte aşk kamçısını orda yedim. Ayni senelerde 15 pilak yaptım. Başarılı oldu. Ama kadını da alamayınca aşk konusunda daha etkili oldum. 1980 esnaf olarak dükende çalıştım. 91 de hace getim.
96 tekrar ikinci hac 97 televizyona getim çok buyuk başarila porgıramlarım devam etim. 3 sene devam etim. Tekrar aşk hevesleri, insanların istekleri adeta beni televziyona itmeye mecbur eti.
Yaş baş hacilıği heç bir şey beni engelliyemedi. İçimdeki hisler ve acılar insanlarımın içindeki duygularını bestelerimle içimdeki olan hislerimle apaçığ onlarla paylaşma istiyordum ve başardım. Hayatımdan memnun değilim aylemden ve çocuklarımdan tüm kötü insanlardan dargınım.
Şairim, aşıkım ozanım, bestekarım heç kimseden ders almadım. Saz müzügümü kendim çabalarımla buluyorum. Heç çalışmadığım bir müzüksiyenle hemen uyum sağlıyorum. Söylediğim her eserlerim kafadan atmiyorum. Yaşadıktan sonra süyliyorum. Etkili ve vurucu kelimelerim bunda yakıcı oliyo. Ben safım, açık kalblıyım, insanları çok çok seviyorum. Hele benim gibi yetim üksüz, yoksul ve masum kimselerden, hele gönül hastaları daha da beni duygulardıri. Dünyada yüzüm gülmedi, bir tatli günüm olmadığı için herkesi kendim gibi biliyorum. Herkesi severim. Kötü insanları sevmedim, hele yalancıyı heç sevmem.”
Vefatıyla Kürtçe ve Türkçe kılam’ları/türküleri yetim kaldı. Anısı mutlaka yaşatılmalıdır!
Kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Mekânı gül ve gülistanlık olsun!
Not: Daha fazla bilgi edinmek isteyenler Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş kitabıma bakabilir. (Müslüm Üzülmez, Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş, Ladin Matbaası, İstanbul, 2005, İstanbul, s. 465-468.)