BİLİMKURGULAR İNSANIN GELECEĞİ HAKKINDA NE DEMEK İSTİYOR?
Hayri K. Yetik
"Canavarlar yarattık Mary ama bizi yok etmelerine izin vermeyelim.”[1]
"Bugün, dünyanın sonunu tahayyül etmek kapitalizmin sonunu tahayyül etmekten daha kolay…”[2]
Transhümanist, androposantristler, cyborgcu fütüristler ve toplum mühendisleri teknolojinin dünyayı cennete çevireceğini söyleyedursunlar "son doğal insan kuşağıyız, evrimimizi algoritmalar belirliyor, antroposenle altıncı yok oluş sürecine girdik, dünyayı yapay bilinç(Yapay Zekâ değil) ve androidler ele geçirecek” türümü kaygı önermeleri giderek artıyor.
İklim krizinin sorumluluğu da dahil teknolojinin türümüzü tehdit ettiğine ilişkin bu kaygı, ilk bilimkurgu yönetmeni Georges Melies ve Le Dernier Homme’den hatta Jules Werne ve Lucianus’tan da öncesine antik Mısır edebiyatına dek götürülebilir.[3] XXI. yüzyılla birlikte ivmelenen dijital ve sibernetik alanındaki gelişmeler, atom bombasının Hiroşima’daki yıkımına dayalı Holoseni geçip Kapitalosen(Androposen değil) çağına girdiğimize ilişkin savlar artık her düzeyde kabul görüyor. Androsantrist olsun ekosantrist olsun bilim insanları beşerin de doğanın da başkalaşım geçirdiği noktasında hemfikirler.
Arthur C. Clarke, Isaac Asimov, Ray Bradbury, Philip K. Dick, H. G. Wells, George Orwell, Ursula K. Le Guin gibi bilimkurgu yazarları ve Michael Anderson, Fritz Lang, François Truffaut, Stanley Kubrick, Ridley Scott, David Cronenberg, Terry Gilliam, Steven Spielberg vb yönetmenler; ütopya, distopya roman ve filmleriyle bu sonucu çok önceden haber vermişlerdi. Şimdi bilim insanlarının çizdiği gelecek tablosu onların gördüğünden veya gösterdiğinden daha ürkütücü.
Arthur C. Clarke’ın 1960 yılında yazdığı Geleceğin Çehresi adlı yapıtının ve Steven Spielberg’in Yapay Zeka(AI) ve Başlat(Play) filmlerindeki karamsarlığına karşın olumsal yorumu, Philip K. Dick’in romanından uyarladığı Azınlık Raporu’nun(Minority Report, ABD, 2002) önemli bir kısmı daha şimdiden gerçekleşmiş elli iki yıl sonrasına ilişkin yirmi beş dolayındaki kehanetleri ve de Wally Pfister'in 2014 yapımı Evrim(Trancedenc) filminin vb öngörüleri insana iyimserlik telkin ediyor. Ama beşerin geleceğine ilişkin özellikle son yıllardaki kurmacalar çoğunlukla karamsardır. Ekosantristlerin savını, türümüzün doğallığını yitirdiğini ise hiç biri yadsımıyor.
Beşerin olmadığı dünyanın anlamsızlığını düşünmeden daha iyi olacağını söyleyenlere tepkisizliği geniş yığınların, aymazlığı ve kayıtsızlığından korkunç olanı yöneticilerin günü kurtarmaya dayalı politikaları.
Denebilir ki bunu en iyi temsil edebilecek bir yapım Yukarı Bakma’(Don't Look Up, ABD, 2021) filmidir. President Orlean, Beyaz Saray’ın önünde yüksek nutuk kürsüsünden yurttaşlarını uyarır: "Neden yukarı bakmanızı istiyorlar? Çünkü korkmanızı istiyorlar. Çünkü orda kendileri var ve size tepeden bakıyorlar. Bizden iyi olduklarını düşünüyorlar.”
Tanrısal lanetmiş gibi tehdit kaynağı gösteriyor gökyüzünü başkan. Gözü doymaz kapitalistlerin kâr hesabı arzusu doğrultusunda insanla teknolojinin ölümcül dansı olarak sembolleştirdiğimiz pistte "başını öne eğip gözünü yoldan ayırmasın” ki manipülasyonu farketmesin.
Don't Look Up’taki Yukarı Bakma önerisi özel durum nedeniyle bir art niyet taşıyor olsa da, yukarı bakmanın yerdeki tuzakları görememek gibi bir handikapı da var. Göksel(semavî) dinlerin galat-ı meşhur ‘Tanrı gökte’ yanılsaması aynı zamanda böyle bir işlevselliğe sahiptir. Bundan olacak ki kıyamet tehdidi ondan gelecekmiş gibi bir ortak bilinçaltı sözkonusudur ve bu nerdeyse beşerin bir arketipidir. İşin ilginci şu ki Graham Hancock’un hazırlayıp sunduğu 2022 yapımı Ancient Apocalypse adlı belgesel bunun beşinci yokoluşa ait bilinçaltından kaynaklandığını kanıtlamaya çalışır. Bu sonuncusu da dahil olası bir durumun endoktrinasyonu dışında dünyanın göksel felaketlere açık olduğu da bir gerçek.
*
Prospektif okumalara göre kurmacalardaki bu olasılık çerçevesinde felaketi getiren/getirecek olan tiplerin temsilleri de ilginçtir:
Hiyerogliflerin arasına yerleşmiş Hathor Tapınağı’ndaki Dendara Lambası, I. Seti Anıtı'ndaki(Abidos) uzay gemilerini(UFO) ve astronotu andıran desenler, Hindistan destanı Mahabarata’daki Vimana denilen uçan cisimler, Yahudi peygamberi Davud’un, ağzından ateş, burnundan duman çıktığını, yeri göğü titrettiğini söylediği gök cismi, peygamber İlyas’ı göklere götüren uçan ateş arabaları, Kur’an’ın Fil Suresi’nde mermiyi akla getiren kuşların attığı yıkıcı-yakıcı taşlar, Kur’an’ın Tarık Suresi’nde anlatılanlar vb gök cisimleri, Davud’un dövüştüğü Callud ve Süleyman’ın yanında Alaaddin’in Lambası’ndaki devi andıran cin vb mit örgeleri,[4] eğer ‘beşinci yokoluşun’ öncesinin kalıtı, zamanda yolculuk veya uzaylıların işi değilse yaratıcı imgelem tasarımı ve önsezi sayılabilirler.
Ben Anneyim(I Am Mother) filmindeki anne ve David H. Keller’in Psikofonik Hemşire(Psychophonic Nurse 1928) adlı öyküsündeki mürebbiye, Alex Garland yazıp yönettiği Ex Machina’daki(2014) Ava androidleri bunların birer türümüdür. Martin Caidin’in Cyborg(1972) romanından uyarlama dizi film biyonik Altı Milyon Dolarlık Adam’ı(The Six Millon Dolar Man), izleyen basamakta Ian McEwan, Diyaloglar: Benim Gibi Makineler romanındaki Charlie Friend’in hizmetçisi insansı robot Âdem[5] de eklenebilir bu örneklere.
*
Robot tasarımına yönelik teknolojiler ile yaratıcı imgelem/kurmacaların bakışımlı gelişimi XIX. yüzyılda ivmelenerek sürüp gelmiş, ekonominin beklentileri güdümündeki bu ilerleme yükünü büyük ölçüde romanlarla sinemaya aktarmıştır. Görsel, işitsel ilk metinlerdeki arketyp beşerin işini kolaylaştıracak hizmetçi aygıttır.
Bu mecrada dikkat çekici olan bir diğer spekülatif önerme, beşerin çok erken bir dönemde at, eşek köpek vb hayvanların köleleliğiyle yetinmeyip onların yapamadığını yapacak robotlar tasarımlamış olmasından da önemlisi robotlarla ilgili andığımız korkulardır.
XVIII. yüzyılın sonunda kölelik karşıtı Benjamin Franklin, kölenin ekonomiye bir alet gibi katıldığını ve bu sürecin benliği yok ettiğini yazıyordu. Köle tacirleri, köleri makineler gibi ruhsuz ve itaatkâr kılıyordu çünkü. Eğer mesele zihinse, zihin kurgulanabiliyorsa, kurgulanan zihin, kölelerin zaman zaman isyan edip efendilerini köleleştirdiği gibi isyan edip dünyanın denetimini ele geçirebilirdi. Bu açıdan ek sofistik böyle bir sorun daha koymuş oluyordu kurmacaların önüne.
Chris Columbus’un 1999 yapımı Robot Adam[6] filmindeki Andrew de bir köle olarak tasarlanmıştır, öyle kalması istenir.[7] Ancak bu, Andrew’in insansı özellikleri dolayısıyla bir sorunsala dönüşür. Bu sorunsal da denebilir ki Isaac Asımov’un 1942’de üç robot yasasını yayınladıktan sonra dördüncüsünü eklemesini gerektirir. O da robotların beşerle eşitlenmesini gözetir.
Cyborgcuların ve insan-sonrasıcılığın altını kalınca çizdiği gibi bu post hümanizmdir. Bu, insan-merkezcilik ve insan-istisnacılığın aşılması demektir ki insanın eşref-i mahluk olmaktan çıkması, çıkarılması anlamına gelir ve iyi bir gelişmedir. Ama, süreç içinde beşer özneliğini robotlara ve daha ötesi algoritmalara kaptırabilir. Tür olarak insanın sonu gelebilir önermesine de gönderir alıcıyı.